EFSANE AVI Yaşam Tarzı

Serotonin ve depresyon ilişkisine kesin bir darbe

Serotonin depresyon ilişkisine kesin bir darbe

60 yıldır insanlar depresyonun beyindeki bir “kimyasal düzensizlikten” serotonin adı verilen bir beyin kimyasalındaki dengesizlikten kaynaklandığını öne süren bilgilerle dolup taştı. Ancak son araştırmalar, kanıtların bunu desteklemediğini gösteriyor. O halde depresyon ve serotonin arasındaki bağlantı bir efsane mi? Serotonin depresyona neden olamıyorsa ne yapar? Başlayalım.

İlk bakışta, SSRI tipi antidepresanların serotonin sistemi üzerinde etkili olması, serotonin depresyon teorisini destekler nitelikteydi. SSRI’lar beyindeki serotonin mevcudiyetini geçici olarak arttırır, ancak bu, mutlaka depresyonun bu etkinin tersinden kaynaklandığı anlamına gelmez. Antidepresanların etkileri için başka açıklamalar da var. Aslında, ilaç denemeleri, depresyon tedavisi söz konusu olduğunda , antidepresanların bir plasebodan zar zor ayırt edilebildiğini gösteriyor. Ayrıca, antidepresanların, insanların ruh hallerini etkileyen genel bir duygu-uyuşma etkisine sahip olduğu görünüyor ancak bu etkinin nasıl oluştuğunu veya bununla ilgili pek bir şey bilmiyoruz.

Ne zaman başladı?

İlk olarak 1960’larda önerilmiş olmasına rağmen , depresyonun serotonin teorisi, 1990’larda ilaç endüstrisi tarafından selektif serotonin geri alım inhibitörleri veya SSRI’lar olarak bilinen yeni bir dizi antidepresan pazarlama çabalarıyla birlikte yaygın olarak tanıtılmaya başlandı. Bu fikir aynı zamanda halka “beyindeki belirli kimyasallardaki farklılıkların depresyon belirtilerine neden olduğunu” söyleyen Amerikan Psikiyatri Birliği gibi resmi kurumlar tarafından da desteklendi. Bu pazarlama baskısı döneminde, antidepresan kullanımı dramatik bir şekilde tırmandı ve örneğin günümüzde Türkiye’de yetişkin nüfusun onda birine antidepresan reçete ediliyor.

Depresyon ve serotonin arasındaki bağlantı bir efsane mi?

Depresyon ve serotonin hipotezine karşı argümanlar yeni değil. Uzun süredir, önde gelen bazı psikiyatristler de dahil olmak üzere bilim insanları, depresyonun anormal derecede düşük veya inaktif serotoninin bir sonucu olduğu fikrini destekleyecek tatmin edici bir kanıt bulunmadığını öne sürüyordu. Ancak şimdiye kadar, serotonin ve depresyon üzerine yapılan araştırmaların her iki şekilde de kesin sonuçlara varmasını sağlayacak kapsamlı bir incelemesi yapılmadı. Dahil edilen çoğu araştırma alanları, kandaki veya beyin sıvısındaki serotonin ve depresyon döngülerini karşılaştıran nitelikte. Genel olarak, bu araştırmalar depresyonu olan kişiler ile depresyonu olmayanlar arasında bir fark göstermedi.

Başka bir araştırma alanı, serotoninin bağlandığı sinir uçlarındaki proteinlere ve serotoninin etkilerini iletenserotonin reseptörlerine odaklanmıştır . En yaygın olarak araştırılan serotonin reseptörü üzerinde yapılan araştırmalar, ya depresyonlu kişilerle depresyonu olmayan kişiler arasında bir fark olmadığını ya da depresyonlu kişilerde serotonin aktivitesinin gerçekten arttığını ortaya koydu – serotonin teorisinin öngörüsünün tam tersi.

Ayrıca, serotonin düzeyleri yapay olarak düşürülmüş gönüllü deneklerle yapılan bazı meta analizler, serotonini düşürmenin sağlıklı kişilerde depresyona neden olmadığını buldu. İncelemelerden biri, ailesinde depresyon öyküsü olan küçük bir insan alt grubunda bir etki olduğuna dair çok zayıf kanıtlar gösterdi, ancak bu sadece 75 katılımcıyı içeriyordu.

Bu popüler yakın zamanlı çalışma, serotonin taşıyıcı geni ile stresli yaşam olayları arasında bir ilişki bulsa da , daha büyük, daha kapsamlı çalışmalar böyle bir ilişkinin olmadığını öne sürüyor. Çoğu araştırma depresyonun stresli yaşam olaylarından kaynaklandığı konusunda aynı şemsiye altında toplanıyor. 

Serotonin depresyona neden olamıyorsa ne yapar?

Nörobilim araştırmalarının en güçlendirici sonuçlarından biri, beynimizin sürekli olarak yeniden yapılandırıldığı fikridir. Spesifik olarak, nöronlarımız, diğer nöronlara iletişim halindedir ve serotonin nöronlar arasındaki iletişim kanallarından biridir. Araştırmalar; bir şeyi hatırlamak için, aç olup olmadığımızı anlamak için,uyumak için, cinsel istek duymak için hala dengeli serotonin seviyelerine sahip olmamız gerektiği konusunda hem fikir. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir