Yaşam Tarzı

Belirsizlikle başa çıkmak: peki ama nasıl?

belirsizlikle başa çıkmak

Freud hayatın belirsizliğe tahammül edebilme sanatı olduğunu ve belirsizliğe tahammül edebilen insanın sağlıklı olabileceğini söylüyor. Gerçekten de belirsizliği sevmiyoruz. Hatta kötü bir şey olacağını bilmeyi, ne olacağını bilmemeye tercih ediyoruz. Çünkü beynimiz belirsizliği bir tehdit olarak algılar ve kesinlik yaratmaktan başka herhangi bir şeye odaklanma yeteneğimizi azaltarak bizi korumaya çalışır. Şu an gencim ama her zaman genç olmayacağım. Şu an sağlıklıyım ama bu değişebilir. Para kazandığım bi işim var ama artık çalışamayacak duruma gelebilirim… İşin komik tarafı araştırmalar belirsizlik endişesinin endişe ettiğiniz şeyi yaşamanızdan daha önemli bir zarar verme eğiliminde olduğunu gösteriyor. O halde, geleceğimizin boşluklarını doldurmaya çalışan şeyleri takip etmek hiç şaşırtıcı değil. Astroloji, numeroloji, fallar, evrene gönderilen tüm o mesajların hepsi ‘belirsizlikle başa çıkmak‘ üzerine kurulu. 

Her neye inanıyorsak olalım yaşam söz konusu olduğunda, sonucu her zaman kontrol edemiyoruz, ancak buna tepkimizi kontrol edebiliriz. Belirsizlikle başa çıkmak için on etkili strateji!

Belirsizlikle başa çıkmak: sokratik sorgulama

Kaygı belirsizlikle beslenir ve belirsizlik hiç mantıklı bir oyun değildir. Bu mantıksız ve irrasyonel oyuna rasyonel yaklaşmamız için gerçekte ne hissettiğimizi bilmemiz gerekir.  Daha önce belirsiz olan ve bu yüzden sizi kaygılandıran, ancak şu an için kesinleşen bir şeyi bulup, değerlendirmenizi bu örnek üzerine kurun. Daha önce neyi biliyordun, ne olacağını düşünüyordun ama ne oldu? Gelecekle ilgili belirsizliğe iten ve kaygılandıran o şey hakkında ne biliyorsun ya da bildiğini sanıyorsun? Seni belirsizlik kaygısına iten şey gerçekten de ne olacağını bilmemen mi? Şunun için endişeleniyorum çünkü…. beni belirsizlikle ilgili esas endişelendiren mesele nedir? Mevcut koşullar değiştiğinde de böyle hissedecek miyim? 

Limbik sistem: korkuya düşünce ile yaklaş

Basitçe bizi hayatta tutmak için istemediğimiz şeyleri dahi yapmaya zorlayan mekanizma limbik sistemdir.  Bunu Freud’un ego, süperego ve id modellemesindeki id’e benzetebilirsiniz. İd basitçe bir ilkel insan gibi davranır, diğer insanlar veya sosyal normlar onun umrunda değildir, muhakeme etmez. Limbik sistem de öyle. Limbik sistem evrimsel süreçte atalarımızın örnekle ani bir aslan saldırısından sağ çıkmaları için uyanık kalmasını sağladı. Modern toplumda ve güvenlikli hayatlarımızda ona ihtiyaç durmamamız onun köreldiği anlamına gelmez. O birçok şey gibi belirsizliği de aslan saldırısına benzeterek elinden geldiğince bizi hayatta tutmak için evrimleşti. Bu nedenle limbik sistem belirsizliğe ani bir korku tepkisi verir ve korku doğru karar vermeyi engeller.

Belirsizliğe tahammül eden insanlar korkuya karşı temkinlidir, gerçek sorunu fark eder. Belirsizlik karşısında yaşadıkları korkunun gerçek dışı olduklarının farkındalar. Süreç boyunca kendilerine beyinlerinin ilkel bir bölümünün kontrolü ele geçirmeye çalıştığını ve mantıksal bölümün sorumlu olması gerektiğini hatırlatırlar. Basitçe kendilerini aslan saldırısında ortaya çıkması gereken bir sistemin kontrolünden çıkarırlar.

Kabul: yüzey göründüğü gibi değildir, orada kabul ve birleşme vardır

Bazen iyi şeyler olacağı gibi, zor şeylerin olacağını kabul etmemiz gerekir.  Her şey sonsuza kadar aynı kalmaz. Gelecekte boşanmamız, işsiz kalmamız, çok sevdiğimiz bir yakınımızı kaybetmemiz…. Tüm bunları yaşamamız olası. Direnmek, iyileşmemize, öğrenmemize, büyümemize veya daha iyi hissetmemize yardımcı olmaz. İronik olarak bir duyguya direnmemiz onun etrafında gezinmemiz anlamına gelir. Direnmeye bir alternatif olarak kabulu deneyin. Kabulu seçmeniz hayal kırıklığına uğramayacağınız veya bu durumdan dolayı üzülmeyeceğiniz anlamına gelmez. Kabul, hayatımızdaki zor koşullar hakkında ne hissettiğimizi kabul etmektir. Açık konuşmak gerekirse bunu pasifizm ile karıştırmanızı istemem. Çünkü kabul aynı zamanda bir durumu tüm gerçekliği ile ele almamızı içerir. Bu nedenle gerçekten kaçınmaya çalışmak yerine kendimizi zorluklara teslim edersek, beynimiz aslında daha az stresli olacak.

Belirsizlikle başa çıkmak: en kötü senaryoyu düşün

En kötü ne olabilir sorgulama biçimi bir koçluk tekniğidir. Buradaki ana fikir olası bir kaygıyı azaltmaya yönelik kişiye en kötüye hazırlamayı hedefler. Sizi kaygıya iten belirsizliğin mümkün olan en kötü senaryosunda daha aslında sandığınız daha iyi hissedeceğinizi kavramanızı sağlar. En kötü senaryoyu yaşadığımızda dahi bu durumla başa çıkabilecek eylem adımlarını da görmek için bakış açısı sağlar.

Düşündüğün her şeye inanma

Ruh bilimciler kaygılandığımız şeylerin neredeyse çoğunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini söylüyor. Yıllar önce lise ders kitaplarını karıştırırken o zamanlar altını çizdiğim bu anekdot hala beni harika hissettiriyor. Belirsiz zamanlarda, en kötü senaryoyu savunan düşüncelere inanmamak özellikle önemlidir. Herhangi bir durum için riskleri tartmamız ve olasılıkları değerlendirip buna göre pozisyon almamız yalnızca bir B planına sahip olmamız açısından önemlidir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir