DNA diyeti işe yarıyor mu

Çoğu insan şu temel genetik anlayışına sahiptir: genetik yapı ebeveynlerden alınan gen mirasının birleşimi ile oluşur. Bu, kilo ve boy gibi daha belirgin özelliklerin yanı sıra şeker hastalığı, kalp hastalığı, obezite ve kanser gibi hastalık risklerini taşıyan daha karmaşık ve metabolik süreçleri etkileyen özellikleri içerir. Bununla birlikte insan genomu üzerinde çalışan bilim insanları gen yapısının daima miras alındığını ancak her bireyde 50.000 den fazla varyasyon (bireysel DNA kodundaki farklılıklar ) olduğunu keşfetti. İşte bizi gen mirasçıları olduğumuz ebeveynlerimizden dahi farklı kılan şey, genomdaki bu varyasyonlardır. Konu kişisel ve benzersiz farklılıklarımız olduğunda ele almamız gereken diğer şey ise, çevremizle genlerimiz arasında önemli bir etkileşim olduğu ve diyetimizin çevremizin en temel ve potansiyel olarak değiştirilebilir bileşenlerinden biri olduğudur. Bu etkileşime, genlerimizin yiyecek ve içeceklerdeki besinlere tepkisine bakan bir bilim alanı olan nutrigenetik, kısa bir süre önce nasıl göründüğümüze büyük oranda karar veren mekanizma olan DNA yapımızın ‘nasıl beslenmemiz’ gerektiğine de karar veren bir mekanizma olduğunu keşfetti.  Açıkçası genlere dayalı beslenme fikri heyecan verici. Üstelik kilo verme çabalarında kendilerini “sıkışmış” bulan kişiler için umut vaad etse de dikkate değer aksi iddialar yok değil. Kilo verme çözümleri için genlerinize bakmalı mısınız? DNA diyeti işe yarıyor mu merak ediyorsanız bu makale size yardımcı olacak.

Nutrigenetik yeni bir şey değil

İlginç bir örnek: yumurta sarısında yaygın olarak bulunan kolin önceleri kötü huylu kolesterolün baş kahramanı olarak lanse ediliyordu. Gerçekten de kalp ve damar hastalıkları kliniğine yolu düşen herkes, kolesterolünü iyileştirmek için yapması gereken ilk şeyin yumurtayı kesmek olduğu konusunda hemfikirdi. Fakat daha sonra nutrigenetik araştırmaları, yetersiz miktarda kolin tüketen varyantların bireysel taşıyıcılarında karaciğer, kısırlık ve kas kaybı gibi sağlık sorunlarına yol açan çeşitli genetik varyantlar keşfetti. Bu basitçe şu anlama geliyor: kolin kolesterole iyi gelmese de eğer kolin üreten genlere sahip değilseniz, kolin tüketmelisiniz.

Nutrigenetik dikkate alınarak ele alınan diğer tartışmalı besin ise yağdır. Düşük karbonhidrat, yüksek doymuş yağ ve proteini temel almaya dayanan ketojenik diyeti merceğine alan bazı bilim insanları, doymuş yağlarda bulunan bir gen olan APOA2 geninin insanlarda kilo artışına neden olduğunu keşfetti. Genetik yapınızdan habersiz uyguladığınız bir diyet gerçekte ise kilo almanızın baş faktörü gibi olur.

DNA diyeti nasıl yapılıyor

 “DNA diyeti işe yarıyor mu” diye arattığımda ilk gördüğüm şey, nutrigenomik beslenme programı sunma konusunda bazı iddialarda bulunan çeşitli şirketlere ait bazı reklamlar. Plan oldukça basit: çoğu hizmet sağlayıcı başlangıç olarak çevrimiçi üye olmanızı ve size gönderdikleri DNA örneğinizi almanıza yarayan kiti beklemenizi istiyor. Sizden aldıkları testlerden elde ettikleri sonuçları analiz edip, DNA’nıza dayalı olarak kilo vermek için ne yapmanız gerektiğini size açıklıyor. DNA diyetinin bence en iyi tarafı, alışkın olduğumuz tek tip diyet planlarına benzememesi. Çünkü hizmet sağlayıcılar DNA’nıza en uygun diyetleri, hangi besinlerin sizin için iyi olmadığını, bağırsaklarımızdaki bakterilerin neyi sevip neyi sevmediğini, bilmediğiniz bir besin hassasiyetiniz olup olmadığını, sadece bir tükürük örneğine bakarak söyleyeceklerini iddia ediyor. 

DNA diyeti işe yarıyor mu – arkasındaki bilim nedir

Birden fazla araştırma genetiğin yeme alışkanlıklarımızla oynadığını gösteriyor. Ayrıca araştırmalar genetiğimize dair bilgimizin diğer diyetlere ne kadar iyi uyduğumuzu etkileyebileceğini de öne sürüyor. Bazı gen gruplarına sahip kişilerin sodyum (tuz), bazılarının şeker, diğerlerinin ise yağ tüketmeye daha yatkın olduğu uzun yıllardan beri biliniyor. Bununla birlikte yanlış beslenmeye bağlı sağlık sorunlarına yol açan tek şeyin, tüketmeye yatkın olduğumuz besinler olmadığını söylemekte fayda var. Araştırmaların merceğinde daha çok, bazı besinlere neden ve nasıl yatkın olduğumuz, ilerleyen zamanlarda obezite geliştirme olasılığımızı gibi beslenme alışkanlıklarımızı etkileyen faktörler bulunuyor.

Gen temelli diyet müdahalelerinin boşa çaba olduğunu, DNA diyetlerinin yalnızca besin hassasiyetini öğrenmede işe yaradığını iddia eden karşı argümanlar ise bulguların ticari kaygı ile manipüle edildiği paydasında birleşiyor. Örnekle, 12 aylık bir süre boyunca 600’den fazla obez  yetişkinin izlendiği randomize bir klinik araştırmanın sonuçları, bir genotip yeme yaklaşımının “kilo kaybının diyet etkileriyle ilişkili” olmadığını buldu.

Alt çizgi

  • Konsept potansiyele sahip olsa da, gen temelli beslenmenin etkinliğini doğrulamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var. Mevcut kanıtlar pratik kılavuzlar sağlamak için hala yeterli değil ve elde edilen tüm veriler ticari kaygı sağlıyor.
  • Özel bir diyet planı, uyumluluğu artırmanın yanı sıra, vücudunuz için neyin işe yaradığına daha uygun olan diyet ve fiziksel aktivite hedeflerini hedeflemenize yardımcı olur. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir